27 Ekim 2014 Pazartesi

ON




10 yıl.

Dile kolay.

Liseye gireli tam 10 yıl olmuş.

Mor ve Ötesi, Dünya Yalan Söylüyor albümünü yayımlayalı geçmiş tam on yıl.

Okula girmek için yaptığım LGS çalışmaları dün gibi aklımda. Yaşadıklarım,  hayaller, korkular, umutlar.

2004 yılının Nisan ayına kadar aldığım puanlar yerlerde sürünüyordu. Herhalde benden bu gidişle adam olmayacaktı. Bu gidişle ya düz liseye giderdim ya da özel okula. Fakat ben böyle olsun istemiyordum, neden güzel bir liseye hak ederek giremezdim ki? Benim buna hakkım yok muydu?

Böyle böyle çalışarak notlarım yükseldi ve 2004 yazında sıcak bir öğle vakti evde annemle otururken, sınav puanım açıklandı. 888,887 puan yapmıştım, istesem böyle bir puan alamazdım sanırım. Annem inanmadı, babama telefonda sordu: "Emin misin, ismi kontrol ettin mi?"

Babam cevap verdi: "Baba adı benim ve başka Esen isimli baba olmadığına göre?".

Yine de kolay olmadı Kadıköy Anadolu Lisesi'ne girişim. Asilden kazanamamıştım çünkü. Olsun, denemeye devam dedik ve 1. yedekten girmeyi başardım.

Lisede ilk günüm de hala dün gibi aklımda. Yeni girenler olarak giriş tarafında toplanmış, sıraya dizilmiştik. Üst dönemler tören alanında bizi beklemişti ve sanki Hogwarts'a kabul ediliyormuşuz gibi bir geçit töreniyle, alkışlar ıslıklar ve üst dönemlerin şamatasıyla alana giriş yapmıştık. Doğaç ve ben en öndeki grubun en önünü çekiyorduk ve kimse bizi yönlendirmediği için, Nermin hoca tutup bizi döndürmese Çamlık'a kadar gidecektik. Sonrasında, okula 1. giren Umut'un efsanevi konuşmasıyla yeni mezunların geçtiği dalgayı o gün orada olanlardan hatırlamayan kimse yoktur.

Lisedeyken bir günün geleceğini ve büyüyeceğimi biliyordum, fakat inanamıyordum açıkçası. Dersler yeterince zordu, hazırlık atlamıştım ve küçük muamelesi görmekteydim; bunlar buradan kurtuluşum olmadığına inanmam için yeterli sebeplerdi. Şimdi 2014'te oturmuş 2004'ü anıyorum, 2024 te olacaktır kesin.

Benim için liseye girmek en büyük hedefti. Çünkü dedem küçüklüğümden beri bana anlatırdı hep, lisede nasıl sınıfta kaldığını. Bu nedenle lisede sınıfta kalmaktan çok korkardım. Koskoca dedem bile sınıfta kalmış, düşünsenize?! (Halbuki sonra İTÜ'ye girip yüksek Makine Mühendisi olmuş ama çocukken kafa bir konuya takıldı mı takılıyor.)

Sonra 2007 yılında güzel dedeciğimi kaybettim. Keşke şu anki durumumu görebilseydi, umuyorum ki haberdar oluyordur bir şekilde. Hep türev integral çok önemli derdi, keşke o gitmeden önce bu konuları öğrenebilseydim.

2008'de ÖSS anamı ağlattı. 2009 da İTÜ Fizik Mühendisliği'nde dünyanın kaç bucak olduğunu anladım, lisedeki zorluk da neymiş? 2010'da hayat Ezgi'mle tanıştım ve işler toparlamaya başladı sanki. 2011 de İTÜ Fizik Mühendisliği Kulübü'yle arkadaşlarımı CERN'e götürdüm, öyle mutlu oldum ki bunu başardığıma. 2012'de projeler stajlar derken yazılıma yönelmeye karar verdim.

2013 ne seneydi ama! Mezun oldum, ALES tamam, TOEFL tamam, yüksek lisans tamam, üstüne de işe girdim!

Şimdi de nasıl bitecek bu yüksek lisans? diyerek bir yandan çalışıyorum. Geçim derdi diye bir olgu var hayatımda artık. Biraz da göbeğim çıktı, üstüne üstlük saçlarım gitmesin diye savaşmaktayım.  Dünya 14 yaşındaki benim düşündüğüm gibi hiç çıkmadı. Dünyada iş olmadığını o zamanlarda da sezinlemekteydim ama bu kadar dehşet verici bir yer olduğunu o zamanlar gerçekten fark etmemiştim, çocukluk işte. Bu ülke, bu dünya, gerçekten dehşet verici bir yer çıktı.

Demek böyle sürüp gidecek bu hayat, daha kaç on yıllar geçecek. Ben yine içimde o liseye yeni başlayan Hayri Can Akyel'in heyecanını içimde yaşatmaya devam edeceğim. 

Lisede en keyif aldığım şey, en sevdiğim şey, yeni bir parça keşfettiğimizde arkadaşlarımızla paylaşmanın ve birlikte dinlemenin heyecanını yaşamaktı. İşte şimdi sanki ilk defa dinliyor gibi, Pink Floyd - Time'ı aynı heyecanla paylaşıyorum:


Ticking away the moments that make up a dull day 
You fritter and waste the hours in an offhand way. 
Kicking around on a piece of ground in your home town 
Waiting for someone or something to show you the way. 

Tired of lying in the sunshine staying home to watch the rain. 
You are young and life is long and there is time to kill today. 
And then one day you find ten years have got behind you. 
No one told you when to run, you missed the starting gun. 

So you run and you run to catch up with the sun but it's sinking 
Racing around to come up behind you again. 
The sun is the same in a relative way but you're older, 
Shorter of breath and one day closer to death. 

Every year is getting shorter; never seem to find the time. 
Plans that either come to naught or half a page of scribbled lines 
Hanging on in quiet desperation is the English way 
The time is gone, the song is over, 
Thought I'd something more to say.

Home
Home again
I like to be here
When I can

When I come home
Cold and tired
It's good to warm my bones
Beside the fire

Far away
Across the field
Tolling on the iron bell
Calls the faithful to their knees
To hear the softly spoken magic spell

0 yorum:

Yorum Gönder